bugün

entry'ler (46)

biz aramasak arayacağın yok

pilavlıya çağıran abi mottosu.

spor oyunlarının yeterince iyi olmaması

bilgisayar için çıkan spor oyunlarının (futbol, basketbol fark etmez), oyun sektörüne bakıldığında geride kalmış olması durumudur.

bu sene çıkan oyunlara bakıyorum şöyle. mesela witcher 3, mad max, batman arkham knight, metal gear solid, fallout. canavar gibi grafikler, devasa haritalar, binlerce detaylar var. oyun motorları değişiyor. hikayeler yenileniyor, combat ve stealth sistemleri geliştiriliyor. bakıyorum fifaya, pese gıdım gıdım grafik artışı olmuş. oynanışlarda ahım şahım bir ilerleme yok. oyunun kuralları aynı, hareketler aynı. bir futbolcu modellemeleri değişiyor onu da karakter yaratımı kısmından yapabiliyorlar. ne eklediniz lan siz bu oyuna? şimdiye kadar oynanış ve grafik açısından gerçeğe yakın olması gerekmez miydi bu oyunların?

din kültürü ve ahlak bilgisi dersi

türkiye'deki versiyon maalesef islam kültürü ve ahlak bilgisidir. din kültüründen bahsedebilmek için tüm dinlerden az da olsa bilgi verilmesi gerekmektedir. tüm dinler derken hristiyanlık, yahudilik ve ateizmden bahsediyorum. yoksa gidip hint, uzak doğu dinlerine de dalarsak işin içinden çıkılmaz. ama diğer dinler hakkında da bilgiler verilse azıcık güzel olmaz mı? bakın arkadaşlar islam bunu savunur hristiyanlık bunu savunur bu yüzden islam ya da hristiyanlık şu açıdan güzeldir bıdı bıdı bıdı... deseler mesela. çocukta da azıcık sorgulama yetisi gelişse. hoş olur bence. hatta islamın felsefe açısından iyi olduğunu ancak uygulamaya gelince en kötü din olduğunu da anlatsalar. değil mi?

din kültürü ve ahlak bilgisi

ahlak bilgisi ve din kültürü olsa ülkedeki bir çok sorunu çözecek olan şey. ahlak dinden sonra gelmez canlar. din olmasa da ahlak olur ancak ahlak olmadan din sadece çöplüktür.

e kuranda var zaten olm

bazı müslümanların "gavurlar" tarafından yapılan keşifleri çama çabalarının sonucu ortaya çıkmış kalıp.

macellan dünyayı turlayıp yuvarlak olduğunu bulur "abi kuranda var zaten bak devekuşu yumurtası gibi yazıyo hatta, yani geoid olduğu bile yazıyor denir.

fizikçiler doppler efektini kullanarak galaksilerin hareket ettiğini bulur. sonra kütle çekimi kanunua bakar. der ki " lan madem kütleler birbirini çekiyor, eninde sonunda hepsinin bir noktada birleşmesi lazım. ama bu koduğumun galaksileri bizden uzaklaşıyor. yoksa bu evren genişliyor olmasın?". adam bu teoriyi kuruyor ama zaten kuranda var.

hücre ile ilgili yeni bir keşif çıkıyor. genetik mühendisleri bir şeyler buluyor. "bak zaten bu ayette bu kastediliyor. bahsedilmiş hep. dünyayla güneşin yörüngede olduğunun kuranda olduğunda bahsetmiş miydim?"

ah amk evladı her bok kuranda var madem niye bulmuyorsun? bir tane örnek versene bana kuranda şu dikkatimi çekti ben de araştırdım deneylerini yaptım bunu keşfettim diye. bir tane müslüman bilim adamı göster. gavur dediğiniz adamlar araştırıp buluyor, müslümanlar da(kuranda var adamları) bu bilgilere çöküyor. bildiğin hırsızlık anasını satayım. pişkinlik de cabası.

edit: eksiler uçuşmuş ama bir tane örnek veren mesaj gelmedi. hayırdır?

dünyanın en uzun penisine sahip adam

o penis ereksiyon olduğunda kansızlıktan bayılacak adam. sabah ereksiyonunu da merak ediyorum adamın. yorgan havalanır anasını satayım. tabi bir de rüyalanması kamyon devirmek yerine tır devirmek falan olur herhalde.

hapse giren adama yardımcı olan yaşlı adam

bir amerikan filmi klişesidir.

hapse giren adamımız oradaki eski topraklar tarafından bir güzel tartaklandıktan sonra yardıma koşan dombili mahkum ile uzun süredir orada bulunan yaşlı mahkum adamımızın yanına gelir. daha sonra hapishanede saygı görmek için yapması gerekenleri anlatır. ona sansar billy'den solak john'dan koca sam'dan bahseder. gregorun sırtındaki bıçak yarasını ve kavga çıkacak olursa oraya vurması gerektiğini öğretir. eğitim tamamlandığında kahramanımız yeni reis olma yolunda ilerlemektedir.

para ile ilgili gelenekler

işin ucunda hep bir para alma-verme içeren geleneklerdir.

başlık parası
gelin arabasının önünü kesmek
makas kesmiyor (bıçak da olabilir)
gelini odaya kapatıp kapı açılmıyor demek

ilk bulanlar nasıl bulmuş merak ediyorum. o adamlara "helal olsun" mu desem "senin ben amına koyayım" mı desem bilemedim. damatlardan çok beddua yediler ama.

tanrı seni kutsasın

çoğunlukla amerikan filmlerinde rastlanan bir iyi şans dileme şeklidir. genelde pederler ya da dindar teyzeler yapar. bir kaç farklı şekilde yanıt verilebilir.

örnek olarak:

p: peder.
j: jonathan (kutsanan oyuncu).

p: tanrı seni kutsasın jonathan.
j: tanrı bugün burada değil peder.

p: tanrı seni kutsasın jonathan.
j: rachel'a iyi bak peder. (rachel'a bakarak) geri geleceğim.

p: tanrı seni kutsasın jonathan.
j: lık lık lık lık (kilisede içki içiyor pezevenk)

p: tanrı seni kutsasın jonathan.
j: umalım öyle olsun peder.

p: tanrı seni kutsasın jonathan.
j: tanrı var olsaydı burada olacağımızı hiç sanmıyorum peder.

j: tanrı seni kutsasın peder.
p: senin ben amına koyayım jonathan amına.

ender yıldızhan

uykusuzda çizen genç çizer. diğer çizerlerden çok daha gençtir. (baya gençtir ama. bir ara üniversite sınavına girebilmek için çizime ara vermişti o derece. 14 yaşında başlamış sanırım). ergenlik ile ilgili çok güzel tespitleri vardır.

burak yaşı gereği sürekli aşık olan ve kızlar hakkında "lise sonda seks yaparım herhalde....çok normal bişeymiş çünkü....yemek içmek gibi bişeymiş" gibi düşünceleri olan bir ergendi.

emre o kadar az seks yapıyordu ki dünyanın sapkınlık ortalamasını düşürüp kıyametin normalde kopacağından on gün sonra kopmasını sağladı.

tolga durup dururken babasının parasının bir kısmını istiyordu, babası da ona veriyordu.

köşelerinin isimleri:

(bkz: aşktan öte seksten beri)
(bkz: kaslı) (dünyanın en zengin civcivi)
(bkz: mustafa) (dünyanın en sikindirik kahramanı)
(bkz: ercan mehmetcan ve samet) (çok süper arkadaş değillerdi sadece aynı dönemde tüyleniyorlardı)
(bkz: zalim çocuk ve normal arkadaşı)
(bkz: ebur) (size de musallat olabilir)

not: öyküler adlı kitapta köşelerini topladı.

otobüste yer vermek

insanı ömür boyu erken boşalmaya mahkum edebilecek kadar korkunç bir tramva. otobüse bindin oturuyorsun. teyze geldi gözünün içine bakıyor yer ver diye. (yer vermezsen taallukatını sikerim gibi bakıyor daha çok). yer vermezsen o bakışı çekiyorsun yol boyu. bir güzel geriliyorsun. bir de otobüste orospu çocuğu konumuna düşüyorsun. bakışları iplemezsen ve yakınlardaki bir adam tamam teyzecim gel buraya otur derse yine orospu çocuğu konumuna düşüyorsun. (anahtar kelime "tamam". hani bu yeni tüylenen ergen yer vermedi sana ama tamam önemli değil benim yerime oturabilirsin "tamam"ı). kalkıp yer versen bu kez de delikanlılık taslamak gibi oluyor. samimiyetsiz oluyor. yine orospu çocuğu gibi hissediyorsun. her ucu boklu değnek yani.

yazarın çok çok önemli notu: erken boşalmıyorum yanlış anlaşılmasın.

uyuyun lan

uykusuz dergisinde emrah ablak'ın köşesi. her hafta tayyip erdoğan'ın ağzından yazıyor. örnek olarak

sevgilim uykusuz okurlarım? iyice fenerbahçe-galatasaray maçlarına döndük ha.. bu akp-chp çekişmesini diyorum?hep bizim parti koyuyo.. tadı tuzu kalmadı işin.. kemal kılıç tuhaf adam. siyasetçi olmadığı için siyasi başarısızlığın ne olduğunu bilmiyor..müdür adam işte..ben nasıl ?başkanlık sistemi? istiyorum işte kemal de iktidara gelse müdürlük sistemi gibi bir şey isteyebilir. başka türlü beceremez zaten. bırakacaksın bunu don kişotun yel değirmenleriyle güreştiği gibi yürüyen merdivenlerle güreşip duracak..

chpde bi muharrem var sesi gür çıkan. ama partinin kulislerinde canını çıkarırlar onun da.. bize sıra gelmez..

yerime ahmet'i başbakan yaptık.. benim soğuk su ve hızlı programda yıkanmış halim.. kısa kemıl.. o'nun dış işleri sırasında uzak veya yakın komşularımızda milyonlarca insan öldürüldü veya göçe zorlandı.. ama kendisi donanımlı bir insan.. full+ full. parmak sensörü var. biri parmak büktüğü zaman hemen ona doğru gidiyo. ayrıca kuryüz kontrol mevcut. ver gazı , sen frene basana kadar aynı hızda devam etsin.. tabii başbakan först leydisiz olmaz.. aşıların içinde maymun ve domuz dna'sı olduğunu ve bizi domuzlaştırdığını söyleyen bi leydimiz var artık. valla ırakta suriyede insanın aşısızını gördük.. maymun veya domuz dna'sına gerek kalmadan hayvanlaşmışlar. bence bizim aşılarda öküz dna'sı var.

kemal! nedir olum; muhavazakar kesimde olup da ,egosunu doyuramamış ne kadar adam varsa çağırıyosun.. önce ekmel şimdi de saadet partisinin eski genel başkanı.. noldu? cumhuriyet öğretisi çalışmıyor mu artık.. çalışmaz tabii. ben sunniyim sen alevi.. ikimiz de arap emperyalizminin bir ürünüyüz.
ayrıca sen seçmenlerini altında çalışan memurların falan sandın herhalde.. ?tıpış tıpış? falan diye laflar falan.. sen arabayı sağda müsait bi yere çektin kendini gidiyo sanıyosun.

unutmak

hayata devam edebilmek için bir savunma mekanizmasıdır. başına gelen kötü olayları unutmayı kastetmiyorum. başkalarının başına gelen kötü olayları kastediyorum. soma faciası gibi, gezide ölenler gibi, van depreminde evsiz kalan onca insan gibi. sürekli bu olayları hatırlayıp üzülmüyorum ben, yapan da var mı bilmiyorum. varsa helal olsun çünkü benim gözümde imkansız. unutuyorum çünkü unutmam gerekiyor. başka türlü nasıl devam edebilirim gündelik hayatıma? arkadaşlarımla stüdyoya giderken, akşamları birer bira içerken, kız arkadaşıma sarılırken bu olayları düşünemem. eğer sürekli bunları düşünürsem kendi hayatıma gerektiği gibi devam edemem maalesef. bu olaylar popülerliğini kaybedince birçok insan bunu yapıyor. yardım etmeye vakti ve maddi gücü olan yardım edip vicdanını rahatlatabiliyor belki ama benim uyguladığım tek şey unutmak. ama bunu kabullendiğim için mutluyum, en azından her faciada facebook resmimi siyah yapıp da ardından ironi gibi "hiç unutmayacağız" yazmıyorum. kendi çevremde bunu yapanların sosyal hayatlarına baktıkça böyle yazmaları çok ikiyüzlüce geliyor. gerçekten unutmayan, felaket mağdurları için ellerinden geleni yapan insanlara helal olsun. daha da yazardım da yazacağımı da unuttum hakikaten

dövüşmek

iki kişinin birbirine fiziksel olarak hasar vermesi durumu.

iki çeşittir. birincisi spordur. kuralları vardır. iki kişiden biri dayağını yer, dövenin elini sıkar olaysız dağılır. biz de seyrederken maçın kaçıncı rounda geldiğini gösteren kızları bekleriz.

ikincisi ise tartışma veya bir anlaşmazlık sonucu karşıdakinin ağzını yüzünü kırmak, taallukatını sikmek istemektir. ilginç bir durumdur. düşünsene karşındaki adam seninle aynı fikirde değil diye onun canını yakmak ona zarar vermek istiyorsun. niye yapıyorsun bunu? net bir sebebi yok. en azından ben açıklayamıyorum. ama birine vurmak istemenin kendine ait bir duygusu var. sadece nefret ya da kızgınlık değil. karşındaki o kadar mal ki var olmasın istiyorsun. bir düşünsün seninle aynı fikirde olsun ya da en azından saygılı olsun, saçmalamasın diye düşünüyorsun. olmuyor. ağzına bir tane vuruyorsun. o da sana vuruyor. bir taraf kazanıyor kavgayı. böyle böyle gidiyor...

yemeklerdeki anne payı

annenin yemeği tabağa koyarken "ne kadar istiyorsun" diye sorması ve ardından söylediğiniz miktara bir ya da iki kaşık daha fazla eklemesidir. çocuğum yesin de gürbüz olsun, toraman olsun ister. yeri gelince illallah edersiniz tabi ama ana yüreği denilen kavramı hissettiren şeylerden biridir.

not: bir de anneanne ya da babaanne payı var ama o evlerden ırak. istediğiniz miktarı yemek için tabak henüz boşken tamam o kadar yeter demeniz gerekiyor.

doktorluk

çekilecek meslek değildir. bu işi yapanlara saygım sonsuz ve bence aldıkları parayı sonuna kadar hak ediyorlar.
okumasını geçtim (sırf bu lafım yüzünden bir doktor beni bıçaklasa gıkımı çıkarmam 6 yıl geçilir mi lan?) insanla uğraşıyorlar bir kere. insan lan. hayvan değil bak. insan.

en iyi insanın bile hastayken rahatsızlık verdiği anlar olur ki insanların çoğunun yarrak gibi olduğunu hesaba katarsak bu doktorlara kamaşullah gibi sabır lazım. hep dert, hep şikayet, hep huzursuzluk. hastayken hastanede zor duruyorum ben, uzak kalmak için bin türlü çaba gösterip bahane buluyorum, adam her gün oraya gidiyor. o ortamı bir düşün okuyucu. ilaç kokusu, durumu ciddi olan hastalar, hiç bir şeyi olmadığı halde gelen hastalık hastaları, imkan bulamadığı için küçük şehirden gelmiş kafası karışık halde kan verme bölümünü arayan insanlar, ağlayan bağıran çocuklar... daha yazsam yazılır. her gün ama istinasız her gün böyle bir yere gittiğini düşün. bu yazdıklarım normal hali bir de. acil hastalar, trafik kazaları falan ayrı yani. bir de bu doktorlar her gün millete laf anlatıyor. sıra beklemeyenlerle, şikayet edenlerle, doktoru dövmeye kalkanlarla, dangoz dangoz konuşanla uğraşıyorlar. adam ilgilense sırada bekleyen çok uzadı diye kızıyor, ilgilenmese hasta kızıyor özen göstermiyor diye. çıldırırsın lan.

bana göre insanla uğraşılmaz. veteriner ol hayvanlarla ilgilen daha iyi. iyileştirirsen ses etmez hayvan. insan öyle değil işte. ben akıllı mantıklı olduğuna inanan bir insanım, doktora gidersem ve sadece ilaç yazıp gönderirse bozuluyorum. muhtemelen adam olayı çözüyor çat diye ardından ilacı yazıyor ama kesmiyor beni işte. ilgilenecek abi. ben oradan çıktığımda iyi hissedicem. bu olmazsa deliriyorum. ha gel gelelim hiç bir doktora bu yüzden tek bir laf etmemişimdir ama bilemedim işte. muhtemelen bu yüzden de gitmem hastenelere. o kadar gidersin reçeteyle yollarlar. sanırım bana healer lazım. verecek iksiri canım dolacak.

valla kendilerine sabır diliyorum. doktor değilim, ailede doktor da yok. mühendislikte götüm çıkıyor zaten, tıpta götüm kan toplardı kesin. gerek yok böyle şeylere.

üniversite tercihi zamanı gelmişken söyleyeyim. tıp da mühendislik de yazmayın. ya da tobb etü'den yazmayın. yazmayı düşünen özelden ulaşsın, hakiki bir tanıtım günü çakayım aklını alayım.

starbucks

bir türlü ısınamadığım, bana hiç samimi gelmeyen mekan.

kahve sevmememin de etkisi büyüktür (hemen sövme okuyucu kahve sevmeyen de var yani. oluyor öyle.) tabi ama starbucks'a ayrı bir kılım. bi havalı böyle bi garip. lan bana bi grande (grande midir tall mudur her ne sikimse) latte derken ki girdiğin havaya gel. 10 yıl önce beraber top oynuyoduk adam seçmek için aldım verdim yapıyorduk. sanki lord çocuğu gibi büyüdün anasını satayım. elinden eksik olmuyor üstünde tuğberk yazan kahve.

mekan da samimiyetsiz. gidip bi oralet içemezsin mesela. (ha şu yaşımda kahveye de gitsem oralet içmem ama elimde bulunsa olur gibi.) gidip kahve içmek istesen, desen ki "hafız bana bir kahve ver", "amerikano mu, latte mi, sütlü mü, sütsüz mü, boklu mu, püsürlü mü, yanında çilekli turta vereyim mi?" gibi bin tane soru geliyor ardından. "çay yok mu hacı ya? ince belli bardakta? fincan da olur o da iyidir. ha bir de ekstra şeker olsun 2 tanesi kesmiyor."

fiyatlar da ayrı bir sıkıntı. 8 lira 10 lira civarı bir kahve. gerçi ortalama bir kafede kahve fiyatı nedir bilmiyorum belki normaldir. çok da sövmeyim.

yalnız çok saygı duyduğum bir olayı var. sözlük platformlarında okuduğum kadarıyla bunlardan birine girip hiç bir şey almadan orada tüm gün otursan bile bir allahın kulu da gelip bir şey demiyormuş. misafirperverliği ile ünlü türk halkına ait mekanlarda bile görülemeyen bir durum bu. tebrik ediyorum kendilerini bu hizmet anlayışlarından ötürü.

not: en üstteki paragrafı starbucks'a giden herkese değil, annesinden süt yerine latte emmiş gibi takılan insanlara yazdım. yanlış anlaşılmasın. kimsenin kalbini kırmayalım. çok tatlısınız. sizi yerim. bir ara oralet içelim derseniz mesaj atın. yazınca fark ettim özlemişim portakallıyı.

polis görünce gözaltına alınacağından korkmak

polis görünce lan başımıza bela almasak şimdi dedirten durumdur. kendine has iğrenç bir gerilimi vardır durumun.

bir ülke ve o ülkenin vatandaşları için acınası bir durum. ne oldu da bu hale bu kadar çabuk geldik diye soracak oldum kendime sonra polisin yazdığı destanlar geldi aklıma. ondan olmuş hep. uzundur böyle hissediyordum sözlüğe de yazayım dedim bu gerginliği. polise verilen yetkiler ne kadar uçtu bilmiyorum. uykusuzda okuduklarıma göre eylem yapacağımdan şüphelenen bir polis durduk yere beni öldürüp cesedimi bir yere gömse 2 yıl hapis cezası falan alıyorum. iyi halden de 4 yıla çıkıyor.

geriliyorum polis görünce. sanki suç işlemişim ya da işleyecekmişim gibi bakanlar var. lan lun tadında hitap edenler var. laf etsem kavga çıkarır. adam beni tamamen haksız gösterecek yetkiye sahip. yediğim sopa ile kalırım gibi geliyor.

okuldan eve otobüsle dönüyorum. durağa kadar yaklaşık 15 dakikalık bir yürüme mesafesi var. durağa giderken akp binasının önünden geçmek zorundayım. buradan geçerken kulaklığımı çıkarıyorum çünkü seslenirler falan duymam bir de al başına belayı.. bir kaç kere polis çevirdi beni orada zaten. sırf tipim yüzümden. daha doğrusu saçım yüzünden. uzun saçlı olunca deri ceket giyince bir de v kasa gitar var hemen it kopuk olduğumu anladı adam (sezgiler kuvvetli maşallah). seslenmiş duymamışım. baktım el kol yapıyor çıkardım kulaklığı "noldu hocam" dedim. ne o sırtındaki dedi. gitar dedim. aç bakıcam dedi. spor çantamda çamaşırlar vardı açtı ona da baktı sonra. sesinden ve emir tonunda konuşmasından belliydi otomatikman satanist bellemiş beni. kimlik kontrolünü de yapınca "nooooldu götüm?" tadında bir bakış attım. "siktir git uğraştırma beni" der gibi bir bakış attı bana. siktir olup gittim sonra.

gezi olaylarından sonra hiç biri ile muhatap olmamaya çalışıyorum. daha konuşmayı hitap etmeyi bilmeyen dingile veriyorlar silahı, copu kendini bir bok sanıyor adam. sıkıntıyı biz çekiyoruz sonra.

eğleniyor gibi görünmek

sosyal medyanın çok popüler olduğu bu zamanlarda insanların çok sık yaptığı ve fark edilmediğini sandıkları eylem.

instagramım yok ama az çok nasıl bir şey olduğunu biliyorum. lan herkes mi bu kadar eğleniyor? hiç kimsenin derdi tasası yok. ya ilginç bir resim bir olay olur koyarsın da arkadaşlarla çıkılan yemeği paylaşmak garip geliyor bana. yemek lan alt tarafı. aynı okulda olup her gün pastaneye gidip orada check in (foursquare olayına da ayrı giricem) yapıp instagrama koyan insanlar var.oturun sohbet edin lan. daha siparişler gelmeden hadi fotoğraf çekeliiim diyen yarrak kafalıya da bir tane vurun, rahat dur iki dakika amına koyim diyin.

foursquare denen bir meret varmış bir de. 5 yıl boyunca sürgülü samsung kullandım ben kamerası vga'nın iki alt modeliydi. wifi'i geçtim wap'a girmiyordu telefon. şimdiki telefonum akil telefon ama yarım akıllı biraz. alışmadım haliyle hala da kullanmam foursquare falan. mantıken düşününce güzel uygulama şimdi. neden? faydalı olarak kullanabilirsin. insanlar bir yere gider orası hakkında yorumları okursun, bir fikrin, bir beklentin olur. buraya kadar tamam da check in nedir? biz geziyoruz, eğleniyoruz demenin başka bir yolu değil midir?(değil diyen varsa özel mesajla açıklayabilir. efendi gibi dinlerim)

kısacası pek samimi gelmiyor bu olaylar. millet eğlencenin özünü kaçırıyor. 4 kişilik masada herkes check in yaparken mal gibi kaldığım çok olmuştur. sohbet etmeye geldik gençler. insanlara göstermeden önce gerçekten eğlenelim.

edit:
tanım iki: orgazm taklidi yapmak.

fazla puan verdiysem silerim ama

sınavından beklediği notu alamayan öğrencinin kağıdına bakmasına engel olmaya çalışan öğretmenin verdiği ibnemsi cevaptır . bu öğretmen çocuk kağıdına bakmasın uğraştırmasın beni diye öğrencisini korkutmayı seçer. bu öğretmen tipi hakkını arayamayan insan tipini yetiştiren canlı türüdür. aman ses etmeyelim elimizdekinden de olmayalım bakış açısının sebeplerinden biri bu laftır.